31 Aralık 2016 Cumartesi

Tık.
Tık.
TIK.
Gittikçe yükselen tuş sesleri.
Üç parmak kala soğumaya terk edilmiş çay.
Kâğıdı bulunamadığından
Sarılamayan tütün.
Lise zamanlarından kalma poster.
Boynu bükük.
Masaya yazılmış şiirler.
Senin hakkında.
Benim hakkımda.
Ölen çocukluğum ve tütsüler.
Tütsüler demişken ,
çocukluğumu boş ver.
Ağır kokardı bilirsin.
Derin bir nefes al.
Çocukluğumu boş ver.
Ciğerlerin yansın.
Bulut olduk bak!
Sakın ha yağma.
Sen ölümden korkarsın.
Toprağa değerse tenin
Göynüme dikenler batsın.
Yara alırsa saçının tek teli ,
Damarımdan kan değil ,
Katran aksın.
Sayfa sayfa yazsam da cümlelerimi
Satır başına gelen her kelimenin
Katili benim.
Seninle aynı cennette değil belki yerim
Belki Tanrı’nın gözünde yok hiç değerim
Ya Rab…
Adınla başlanan her cümlenin
Dua nezrindeki değeri.
Yoksa cennetinde yerim
Arafta bırakma adını dilinden düşürmeyeni.
Sen.
Ben.
Ve biz olmadığımız her an.
Ömrümden düşürülen yıllar olsun.
Sayılmasın girdiğim hiçbir günah
Sayılmasın işlediğim hiçbir sevap
Sen yoksan eğer
Artmasın yaşım
Sen yoksan eğer
Gördüğüm hiçbir düş gerçek olmasın.
Ya Rab…
Cennetinden kovulanların başına
Adım yazılı.
Ya Rab…
Düşerse göynümdekinin
gözündeki değerim
Ya Rab..
Sen bile adımı unutasın.
Ve sen.
Tüm sevapların cenneti.
Ve ben.
Tüm günahların cehennemi.
Alaya alınmış her çocuğun gözyaşı.
Şımartılmış her çocuğun gülümsemesi.
Yağmurdan oluşmuş su birikintileri.
Ayaklarım sırılsıklam.
Yüreğimin senin için olduğu gibi değil.
Yokluğunda yazılan bu satırlar
Yine benim boynumu kıldan ince buluyor.
Düşüncelerim
Sokak başındaki şarapçı Arif Abi gibi
Ciddiye alınmıyor.
Kaldırımdan Arif Abi’yi kovar gibi
Ya Rab..
Arif Abi düşürmez dilinden seni.
Sen.
Ben.
Ve Arif Abi.
Bağdaş kurduğum tüm kaldırımlar
Arif Abi’nin cenneti.
Terk ettiğim tüm sokaklar
Senin cennetin.
Ya Rab…
Düşürmüyorsam dilimden adını
Girsin diye cennetine göynümdeki.
 Yeni demlediğim çay.
Otur.
Sen bari otur.
Ölen çocukluğum demiştim.
Çaya biraz da soğuk su eklerdim
Yanmasın diye dilim.
Pamuk şekerimi evin içinde yerdim
Çekmesin iye diğer çocukların canı.
Ama sen çocukluğumu boş ver.
Tütsüleri hatırla.
Duana ortak olan.
Duvarlarına nem olan.
 

12 Aralık 2016 Pazartesi

Sokak Lambası -2-

Cemal Süreya " Dedim ya.. Eylül'dü. Savruluşları bundandı kimsesizliğimizin."  demiş. Kimsesizlik neydi? Yanında biri olmaması mı? Kimsesizsen sende yoksundur. Ben yoktum. Hiç var olmamış bir ruhtum. Öyle ki eğer varsa Tanrı bedenime ruhumu koyarken eksik tartmıştı. Ruh yirmi üç gram denir. Benim ruhum ya bundan azdı yetmedi, ya benim ruhum bundan fazlaydı ağır geldi. Dedim ya ben saygısızdım. Bedenimdeki ruha saygısı olmayacak kadar saygısızdım. Özür dilerim ruhum seni ben paramparça ettim. Ve benden özür dilemelisin ruhum, buna dayanamadın. Ölüm insan ruhunu kaybederse mi gerçekleşir gerçekten? Ben ruhumu kaybettim. Güz Değer, hiç bir değeri olmayan Güz Değer ruhunu bir çok kez kaybetti ama hiç ölmedi.

Sokak Lambası -1-

İlk önce kendimi kaybetmiştim. Bunu nasıl tarif ederim bilmiyorum. Ama ilk önce kendimi.. İnsan aklını kullanabiliyorsa insandır denilir. Ben bu sözün kocaman bi yanılgıdan ibaret olduğunun en rezalet kanıtıyım. Hayır, insan aklını kullanabiliyorsa insan değildir. Ruhunu kullanabiliyorsa insandır. Ben ruhumu kaybettim. Hayatla girdiğim idaada ortaya ruhumu koydum ve onu hayata karşı kaybettim. Bu okuduğunuz aklı başında bir bedenin, kayıp ruhunun hikayesi. Bu benim hikayem.. Bu benim gibilerin hikayesi..
Saygısızlıklarımla ben;
-Güz Değer

10 Aralık 2016 Cumartesi

sigaramı yakmak için dudak arama yerleştirdiğimde dudaklarımın titremesine dayanamıyor, iki bacak arama düşüyor. Alevini izlemek için kaç çakmak bitirdim bil.

Abrek ve Katya -2

- Ne oldu Abrek?

- Ne oldu biliyor musun Katya, tüm geçmişini bir kaleme sığdırmaya çalışan bir yazarın kafasındaki iki ayrı kişi olduğumuzu fark ettim. Ben gizli öznelerin gizli kalamayan öznesi olduğumu fark ettim.

- Anlamıyorum Abrek. 

-Sen anlayamadığın için bu kadar zıt değil miyiz zaten Katya? Ben anlıyorum. ( bir sigara yakar) Mutlu olman zor değil senin. Pamuk şeker alayım mı sana?  

-İçme şunu. (uzun uzun parmaklarıyla oynar) Sahiden alır mısın? 

-Mutlu olacaksın değil mi?

-Şey.. Olurum tabi.

-Sana bir gün dünyanın en büyük pamuk şekerini alacağım. 

-Paylaşır mıyız Abrek?

-Sen paylaşmaların kadınısın Katya. Ben verdiğim nefesi bile geri almaya çalışırım.

Abrek- Katya -1-

- Abrek?

- Efendim Katya.

- Ben hatırlıyorum da ellerimde sarı saçları olan bi lahana bebek vardı. Adını hatırlamıyorum da çok seviyordum.

-Lala Katya. Lalayı da bi çok sevdiğin şey gibi bazanın altına kaldırdım. Artık onlara sarılarak kurtulamazdın kabuslarından, lanetli rüyalarından. Lala artık seni koruyamazdı düşlerindeki canavarlardan. Ben varım bana sarıl diyeceğim ama ben senin tüm kabuslarına avuçlar dolusu yem döküyorum.

-Öyle deme Abrek. Çocukken hatırlasana. Ne çok prens olduğun rüyalar görürdük. Gözlerimizi aynı rüyaya beraber kapamadık mı ?

- Ben artık rüya görmüyorum Katya.  Senin çığlıklarınla dolu kabuslar görüyorum. Kabus görüyorsun Katya. Uyanıyorsun, uyanıyorsun ama uyanamıyorsun.

-Uyandır beni Abrek.. Çok korkuyorum.

-Biz biriz Katya. Uyan.